17 Temmuz 2015 Cuma

Unutmanın acısı ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder.

Emrah S.

10 Haziran 2015 Çarşamba

"Niye böyle oldu? Ben anlayamadım ...Ben niye hala ağlıyorum? Bir ay oldu amına koyayım. Evet küfür ediyorum, evet seksist bi küfür, bana  ne? Ben seni özlüyorum, senin için ağlıyorum. İstemesem de ağlıyorum. Gözlerim doluyor müzik çalınca, seninle ilişkilendirebileceğim herhengi bir dize duyunca... İstiyorum ki sen de beni özle, sen de sürün... Sürünmüyorsun di mi? Devam ediyorsun... Merak etme ben sürünüyorum, her gün yaşlanıyorum ve kokuyorum bi daha sevmeye....Ben rüyamda bile yalnız seni sevdim ve korkuyorum yenisini sevmeye... Çünkü çok kırgınım, milyonlarca parçaya kırıldım. Ve uyumaktan başka çözümü yok geri yapışmanın... Uyuyorum  ben de. Gecelerce ve gündüzlerce. Yatamıyorsam ayakta uyuyorum, çünkü bilinçliyken atlatamayacağım seni"

Bu taslağı bi ay önce yazmışım. Bari sizle de paylaşayım. Fena cümleler yok...
Edebi olmak istemiyorum, süslü cümleler kuracak halim yok. İçimi dökmek istiyorum sadece. Sırf bu yüzden bi yabancıyla tanışmak istiyorum çünkü sevenlerim (bu blogu okuyan insanlar) benden bıktılar ya da yakında bıkacaklar. Bir yabancıya anlatmak istiyorum derdimi, nasıl hissettiğimi. Bi bok da değil derdim. Kimse ölmedi kimse ölümcül hasta değil. Aşk mı diyorlar ne boksa o oldu galiba. Ya da ben inandım bunun aşk olduğuna. Daha geçmedim psikolojiye bilmiyorum o yüzden ben mi yaptım, cidden oldu mu, kendi aforizmam mı, toplumsal kurgu mu? Edebiyat okuyorsan aşk var eski yunandan beri ve belirtileri aynı. Ama dedim ya ben karar aşamasındayım; psikoloji mi edebiyat mı? 
Ben alkole dayanıklı bir insandım. İçer içer sarhoş olmazdım. Yeni bi adet geliştirdim şimdi. İçip içip ağlıyorum . İçip içip dediğime bakmayın her gün bi büyük devirmiyorum. İki ellilik de içsem  ağlıyorum anasını satayım. Sonra da buraya sarıyorum. Canım yanıyor. Bi çok şeye inanmıyorum artık. Nasıl inanırım tekrar nasıl güvenirim bilmiyorum. Çok korkuyorum. Her şeyden korkuyorum. Hayattan, yaşamaktan, denemekten... Çok daha mutsuz olduğum zamanlar oldu benim her gece yatağa yatıp nolur yarın öleyim diye düşündüğüm. Şu an böyle düşünmüyorum. Ama bu acının bitmesi lazım artık. Ben baş edemiyorum. 

8 Haziran 2015 Pazartesi

Ben 
senden önce ölmek isterim. 
Gidenin arkasından gelen 
gideni bulacak mi zannediyorsun? 
Ben zannetmiyorum bunu. 
...İyisi mi,
beni yaktırırsın, 
odanda ocağın 
üstüne korsun 
içinde bir kavanozun. 
Kavanoz camdan olsun, 
şeffaf, 
beyaz camdan olsun 
ki içinde beni görebilesin 
Fedakârlığımı anlıyorsun : 
vazgeçtim toprak olmaktan, 
vazgeçtim çiçek olmaktan 
senin yanında kalabilmek için. 
Ve toz oluyorum 
yaşıyorum yanında senin. 
Sonra, sen de ölünce 
kavanozuma gelirsin. 
Ve orada beraber yaşarız 
külümün içinde külün 
ta ki bir savruk gelin 
yahut vefasız bir torun 
bizi ordan atana kadar... 
Ama 
biz 
o zamana kadar 
o kadar karışacağız ki birbirimize, 
atıldığımız çöplükte bile 
zerrelerimiz 
yan yana düşecek. 
Toprağa beraber dalacağız. 
Ve bir gün yabani bir çiçek 
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse 
sapında muhakkak iki çiçek açacak : 
biri 
sen 
biri de 
ben. 
Ben 
daha olumlu düşünüyorum
Ben daha bir çocuk doğuracağım 
Hayat taşıyor içimden. 
Kaynıyor kanım. 
Yaşayacağım, ama çok, pek çok, 
ama sen de beraber. 
Ama ölüm de korkutmuyor beni. 
Yalnız pek sevimsiz buluyorum 
bizim cenaze şeklini. 
Ben ölünceye kadar da 
Bu düzelir herhalde. 
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde? 
İçimden bir şey : 
belki diyor.

nazım

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Sen benim hayallerimin erkeği değilsin, hiç olmadın. Ben kolay mutlu olurdum, memnun etmesi kolay bir kadındım. Edemedin. Hep kırdın, hep üzdün. Parçalarımı birleştirmekle de ilgilenmedin hiç, sarılıp "Sana aşığım" dersen geçer sandın. Nitekim geçti de. Ama bu saçma bir yöntemdi ve beni buna alıştırdın. Şimdi en çok sarılmalarını özlüyorum. Sana sarılmayınca acım geçmiyor. Madem gittin bari kollarını götürmeseydin. Çirkin ellerini de bana bıraksaydın, yenmiş tırnaklarını... Gülümsemeni bi de defalarca uğruna yalvarttığın. Bırakmışken gözlerin de bende kalsaydı bari. Keşke seni bana bıraksaydın. Bana geriye bir tek ben kaldı. Paramparça bir ben...

17 Nisan 2015 Cuma

Sen bakma bu kadar hüzünlü şeyler yazdığıma,
Ben çok gülerim.
Ve gülerken hiç kimse yalan olduğunu anlayamaz.

7 Nisan 2015 Salı

Tango with Lions ~ In a Bar











Neden kandırıyoruz ki birbirimizi. Önce kendimizi neden kandırıyoruz. Yalnızlığımızdan kaçmak için arkadaşlar arıyoruz. Yakın ya da uzak arkadaşlar...Erkek ya da kız arkadaşlar...Eğlenceli ve karanlık olanlar... Az konuşanlar, çok konuşanlar. İhtiyaçlarımıza göre kullanabileceğimiz çeşit çeşit arkadaşlar işte. Bize yalnızlığımızı unutturacak, beraber yalnızlığımızı unutacak arkadaşlar. Ama sonunda hep...





All so lonely,
All so lonely as me



Neden böyle olduk biz. Ne zaman kanımıza girdiler ve basit mutluluğumuzu aldılar elimizden. Diğerlerinin göremediğini görmek dediler. Sonra da içimizde geçmek bilmeyen bir huzursuzlukla ne yapacağımızı bilemez bir halde kendimizle baş başa bıraktılar bizi. Farklı olduğumuza inandıkça daha da farklılaştık. Sonra da sandık ki mutluluk aptallara göre ve biz mutlu değil huzursuz olmalıyız. İşte oldu.
Her zaman bir yarım kalmışlık var şimdi. Depresyon değil bu. Zaman zaman gelen ve sonra geçen bir şey değil. Belki bir hastalık olabilir ama geçici değil. En mutlu zamanlarda bile pusuya yatmış uzaktan sinsice gülüyor her şeye. Küçümseyerek kazandığını zannediyor. Kibir mi acaba bunu yaptıran. Ya da adı her neyse, önemli değil çünkü. Önemli olan ne hissettiğimiz. Peki ya artık hiçbir şey hissedemiyorsak...

16 Şubat 2015 Pazartesi

Fikret Kızılok - Gönül




Geçer derler ya hep... Ben de biliyorum  geçer elbet.
Unutmak denen büyülü bir yetenek bahşedilmiş her birimize. Unuturuz elbet, ona şüphe yok da...
Bazen kolay unutursun işte,farkına bile varamazsın unuturken. Ama bazen  de çok acıyarak unutursun, unutmaya başladıkça daha çok acıtır canını. Tam unuttum bitti dersin bir anda tekrar keskin bir kağıt kesiği gibi ince ince sızlatır parmak uçlarını. Kağıt kesiği ne kadar acıtabilir ki dersin, yine de düşünmeye devam edersin. Bilirsin unutulur her şey, o en acıtanı da unutulacaktır elbet. Ama işte bir yandan da çaresizliğin, pişmanlıkların, acıların ayrı ayrı unutmak istemediğin şeyler olmuştur zamanla. İşte orada akıl yavaş yavaş devreden çıkmaya başlar. Kalp de değildir seni yöneten aslında. Çılgınlığın esirisindir sadece. Bir insan bunu kendine niye yapar ki dersin, sonra sen de anlam veremezsin. Kim bilir belki de acıdan zevk aldığın içindir...

N.






8 Şubat 2015 Pazar

Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!
İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.

7 Ocak 2015 Çarşamba

çaba

hem seni bana aşık etmeye çalışıyorum
hem kendimi sana
sen de biraz
benim seveceğim biri olmaya çalışsana