Bugünün havasında mı var yoksa bu blog'un içeriği hep böyle karamsar mı olacak bilinmez ama ilk günün acemeliği var üstümüzde, bizi mazur görün. Bırakın en azından ilk olarak karanlıkta kalmış köşelerimizi yazalım ki kurtulalım. Kim bilir belki bizim için de bir kurtuluş yolu vardır:)
Bundan yaklaşık 100 yıl önce yazmış Freud yas ve melankoli arasındaki ilişkiyi. Çoğunlukla sorunları cinsellikle çözümlemeye çalışan biri için bu konudaki yorumu beni şaşırtsa da, bir o kadar da etkilemişti aslında. 100 yıl önce de şimdi hissettiklerimi hisseden birilerinin olması... İnsan için yalnız olmadığını bilmek ne kadar da önemli. Belki de yazmanın önemi burdan geliyor. İşte bundandır ki ben de yazıyorum, aranızda yalnız olmadığını bilmek isteyenlere...
Freud normal yasla depresyon arasındaki benzerliği tarif ediyordu; ikisinde de acılı bir sıkıntı ve keder, dünyaya olan ilginin kaybı, düşük enerji ve sevememe hali görülüyordu. Ama depresyonda buna bir de özsaygının azalması hatta aşırı vakalarda kendinden nefret etme ve kendine kastetme ekleniyordu. Keder ve kayıp üzerinde odaklanmak, kaybedilen kişiyi bırakmamanın bir yoluydu.Egonun bir parçası kendini diğer parçasından üstün bir konuma yerleştirerek onu eleştirel bir biçimde yargılıyordu.Sonradan buna süperego diyecekti. İnsanın değer verdiklerini, cezalandırıcı otorite figürleri olarak nasıl içinde yaşatabildiğini gösteriyordu.
Melankoliyle yas arasındaki bu benzerliği bunca zaman fark edemeyişimdi belki de beni bu kadar etkileyen. Bazen ipin ucunu kaçırdığımız zamanlar olur ya, hiç mutlu olamayacak gibi hissederiz. Eski günlerde nasıl mutlu olduğumuzu özlemle düşünürürüz. Bir sebep de bulamamışızdır üstelik bu ruh haline. İşte belki de artık bizden uzakta olan birinin yasını tutuyoruzdur içten içe. Gerçek bir yastan bahsedilmez burada. Fakat sevilen bir kişi yitirilmiştir. Her ne kadar bu kaybın farkında olsak ve kimi kaybettiğimizi bilsek de, bazen kendi içimizde neyi kaybettiğimizi anlayamayız. Onu bulana kadar da debelenip dururuz işte. Her yas gibi bu da zamanla unutulur elbet. Süperego'nun kısa zamanda bizi rahat bırakması dileğiyle...
N.
29 Ekim 2014 Çarşamba
Üç gün ağlamamayı rekor sayan bünyeden bildiriyorum, kırılma noktası yine özletmedi kendini çocuklar. Kim - olduğunu - biliyorsunuz'a mesaj atmamla "Prensipli olunmaz prensipli doğulur" sözünün doğruluğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Güzel söylemiş büyüğümüz. Benim söyleyebileceğim tek şey ise üç günü geçebilmem için nolursun beni öp sonra doğur beni.
Rumuz: Arabesk Prenses
* Özledim teninin Armani Code kokusunu özledim *
Rumuz: Arabesk Prenses
* Özledim teninin Armani Code kokusunu özledim *
İLK
"Yazmasaydım deli olacaktım." der Sait Faik. Biz yazmasak hiçbir şey olmaz. Ne biz deliririz ne de insanlığın bir kaybı olur. Ama oldu ya işte, canımız yazmak istiyor artık. Kendimiz için, birbirimiz için yazmak, çizmek, paylaşmak istiyoruz. Bu blog bir dostluğun ortak ürünü: "Blog'a yazdıklarımızı okuyunca daha da yakınlaşırız." düşüncesine "Daha ne kadar yakın olabiliriz ki?" diye gülünen bir dostluğun.
Belki bizi birbirimize yakınlaştıramaz ama kendimizi ve birbirimizi keşfetmemizi sağlayacağına eminiz.
Parti başlasın...
Belki bizi birbirimize yakınlaştıramaz ama kendimizi ve birbirimizi keşfetmemizi sağlayacağına eminiz.
Parti başlasın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)